19 Nisan 2014 Cumartesi

Mini Playlist: Rammstein

Rammstein'in daha arka planda görünen dört müthiş şarkısını buraya topladım. Müzikli akşamlar hepinize..
Benzin
Ich brauche Zeit kein Heroin.
Kein Alkohol, kein Nikotin..
Brauch keine Hilfe, kein Koffein
Doch Dynamit und Terpentin
Ich brauche Öl für Gasolin
Explosiv wie Kerosin
Mit viel Oktan und frei von Blei
Einen Kraftstoff wie Benzin......
Haifisch
.....Und der Haifisch der hat Tränen
Und die laufen vom Gesicht
Doch der Haifisch lebt im Wasser
So die Tränen sieht man nicht......
Stirb nicht vor mir
....I don't know who you are
I know that you exist
Stirb nicht
Sometimes love seems so far
Ich warte hier
Your love I can't dismiss
Ich warte hier.....

Roter Sand
....Roter Sand und zwei Patronen
Eine stirbt im Pulverkuss
Die zweite soll ihr Ziel nicht schonen
Steckt jetzt tief in meiner Brust....

13 Nisan 2014 Pazar

Mini Dosya: Or'da Bir Albüm Var Uzakta

Bir grup yeni albüm kaydediyoruz, yakında çıkacak der; beklersiniz, haftalar ay, aylar yıl olur da hala ufukta bir kesinlik yoktur ya... O durum sürüyor, sürecek. Buyurun size kısa ama öz iki örnek.

Blur yıllardır dağılıyor, birleşiyor, dağılıyor, birleşiyor. Albümün statüsü de bir "Kesin çıkacak" oluyor bir "Yok canım öyle bir şey..." Ha, bir de ortada gruptan herhangi bir yaşam belirtisi olmasa dağıldılar dersin, kabullenirsin. Ama arada 2 yeni şarkı yayınlamışlarsa, konserler vermeye devam ediyorlarsa elde olmadan umutlanırsın ve umudun gerçekleşmediği sürece de üzülmeye devam edersin.
Öte yandan kabul edelim ki harbiden zor gibi bu albüm. En azından Damon Albarn her hafta yeni bir solo albüm kaydetme, bir grup kurma vs. gibi işlerin peşine düştüğü sürece... Gorillaz'ın akıbeti de aynı bu yüzden.

Serj Tankian'ı bu kadar inatçı bilmezdik. Gruptaki arkadaşlarının iddiasına göre SOAD'ın tekrar bir araya gelip albüm kaydetmesinin önündeki tek engel Serj'in isteksizliği. Adam yeni albümler çıkarıp duruyor ve deneysel takılıyor. Belki de tek istediği aslında budur. Bağımsız olmak. Yeni ufuklara yelken açmak. İyi hoş ama Serj, SOAD'tan sonraki hiçbir çalışman o dönemin hazzını yaşatmadı ki bize.. Toxicity mi seversiniz, Elect the Dead mi? Mezmerize mı seversiniz, Harakiri mi? Tekrar çoğunluğun takdirini toplayacağın bir işin parçası olmayı istemez miydin Serj? Serj?

Belki başka bir bahara...

12 Nisan 2014 Cumartesi

Makale: Manics ve Richey Meselesi

27 yıl, 12.si yolda olmak üzere 11 stüdyo albümü, 43 single. Yükselişler, düşüşler. Punk, britpop. Asilik, skandallar. Manic Street Preachers’ın tarihinde kayda değer anların sayısı bol. Hepsi bu yazıya sığar mı, sığmaz. O halde işte size Richey Edwards’lı dönemlerini yaşayan Manics’ın mütevazı bir portresi…
1991 yılında, Galler’den gelme dört sitüasyonist punk, eleştirmenlerin merakını üstlerinde toplamayı başarmıştı. Hazırladıkları ilk stüdyo albümlerinin tüm zamanların en harika rock albümü olduğunu, tüm dünyada 16 milyon civarında satacağını ve satışlar bu rakama ulaşır ulaşmaz grubu dağıtacaklarını öngörüyorlardı. Ve kısa bir süre sonra Generation Terrorists piyasaya sürüldü. Gerçekten harika eleştiriler toplamasına rağmen, albümün hasılatı tam bir hüsrandı ve grubun çalışmaları devam etti. İşte böylelikle tüm zamanların en ilginç müzik yolculuklarından biri başlamış oldu…
1990’dan beri grubun menajeri olan Martin Hall anlatıyor: “Kardeşim Philip (kendisi 1990’da hayatını kaybedene dek grubun menajeriydi) ve ben Manics’in bir provasını izlemeye gittik ve gördüğüm ilk şey, bas gitarıyla kafasını yarmış, kanlar içinde bir Nicky Wire oldu. Öte yandan Richey bize utangaç gülümsemesiyle ‘çay içmek ister misiniz?’ diye sordu. Ondan sonra grupla birlikte yemeğe gittik ve nihayetinde Philip planlarının ne kadar güçlü olduğunu gördü.”
Her şey, nevi şahsına münhasır bir kişilik olan filozof ruhlu Richey Edwards’ın, arkadaşları Nicholas Jones (ya da bilinen adıyla Nicky Wire), James Dean Bradfield ve Sean Moore’un kurduğu gruba dahil olmasıyla (1988) başladı.
Richey, hayatla ilgili büyük planları olan ama aynı zamanda ruhsal sıkıntılardan geçen bir entellektüeldi. Grubun gitaristi olarak çalma yeteneği sınırlıydı, hatta yoktu. Konserlerde çalıyormuş gibi yapıyordu sadece. Buna rağmen, 1995’e kadar grubun her hareketini yönlendiren yaratıcı beyin de kendisiydi.
Gazeteci John Robb anlatıyor: “Grup ilk kez bir derginin kapağında yer aldığında (1991) onlarla röportaj yapmak bana düştü. Konuşmanın çoğunu yapan, en hassas noktalara değinen Richey idi. Gençti, iyi görünümlüydü, müziğe aç klasik bir rocker’dı.  Çok satmakla ilgili endişeleri yoktu, büyük düşünüyordu.”
Richey University of Wales’ı politik tarihten iyi bir dereceyle bitirmişti ve değişik düşünürlerin eserlerini okumuştu. Bu durum yazdığı şarkı sözlerine fazlasıyla yansıyordu. Cesurdu, açıksözlüydü, dünya ve insanlık meselelerinden iyi anlıyordu. Ve elbette bu yüzden öyle mutlu mesut yaşayan bir insan değildi. Depresif halleri bir süre sonra öne çıkmaya başladı ve kendine de bol bol zarar verdi.
Gazeteci Pete Paphides anlatıyor: “Aramızdaki yakınlık 93-94 yılları civarında gelişti, ve o sıkıntılı döneminde bile son derece sıcak ve dostcanlısıydı. Bilgisi beni korkutuyordu. O korku bende asla tam anlamıyla silinmedi. Çok iyi bir dinleyiciydi; ama ona söylerseniz söyleyin, o zaten bu bilgiyi önceden biliyordu sanki. Varlığı çok güçlüydü. Onu tanıyan herkes ya onu severdi ya da ne yapıp edip onu etkilemeye çabalardı.”
Mayıs 1994’te, Bangkok’ta bir basın toplantısına katılan grup üyelerine, bir gazeteci “ne kadar sahici bir grup oldukları” sorusunu yöneltti. Bu soruya çok içerleyen Richey kısa süre sonra kendi göğsüne jiletle “4REAL” yazısını kazıdı. Kaldırıldığı hastanede bu davranışını şöyle açıklayacaktı: “Bir şey canımı sıktığında kendimi yaralıyorum ve o an bütün o sıkıntılar fazlasıyla anlamsız geliyor. Başka insanlar bir söze bozulduklarında şiddete başvuruyorlar. Çok maço bir davranış bu… Asla yapamam.”
Richey’nin yaşadığı başka ruhsal çöküntüler de vardı. 1994 yılının ortalarında yemiyor, içmiyor, nadiren sohbetlere katılıyordu, inzivaya çekilmişti. Temmuz 1994’te bir intihar girişimine kalktığından şüphelenilince psikiyatrik bir hastanede tedavi görmeye başladı. Paphides o günleri şöyle anlatıyor: “Ona zevk alabileceği bir şeyin olması gerektiğini söyledim. Şöyle bir düşündü ve dedi ki, ‘Bir dergi alabilir ve resimlere bakıp eğlenebilirim… Ama bu sadece bir dakika sürer.’  O anki psikolojisinden kaymamaya niyetliydi sanki.”
Ağustos 1994’te grubun 3. stüdyo albümü The Holy Bible yayınlandı, ki günümüzde de birçok eleştirmen tarafından bir başyapıt olarak kabul edilir. Önceki iki albüm gibi, bu kayıtta da neredeyse bütün şarkı sözleri Richey’e aitti ve içerik olarak daha önceki bütün çalışmalarından daha görkemliydi. O psikoloji bütün şarkılarda etkisini gösteriyordu. İşte tam bu dönemde Richey her zamankinden de fazla içine kapandı.
Grubun bazı albümlerinin prodüktörlüğünü üstlenen Dave Eringa anlatıyor: “Richey’nin son günlerinde grubun içindeki tansiyon düşmüş gibiydi. Bu konuda köşeyi döndüklerini düşündüm. Yeni kayıtlarla uğraştık, Richey’nin en sevdiği filmlerden Equus’u izledik.”
Ve en sonunda olanlar oldu. Şubat 1995’te Manics’in Amerika turnesinin arifesinde, Richey arkadaşlarıyla Londra’da kaldığı Embassy Hotel’i arkadaşlarına haber vermeden terk etti. Kimsenin nereye gittiği hakkında bir fikri yoktu. Polis çağırıldı, aramalar başladı. Richey’nin arabasının, intihar edenlerin gözden mekanı Severn Köprüsü’nün yakınlarında bulunması herkesi korkuttu. Günler aylar oldu, aylar ise yıllar… Ve Richey o gün bugündür asla bulunamadı. Kaybolduğunda 27 yaşındaydı.
Bu grup üyeleri için ciddi bir şoktu. Turnenin geri kalanı iptal edildi. Bundan sonra ne yapacakları belirsizdi. Sonunda Richey’nin ebeveynlerinin de onayını alarak kariyerlerine 3 kişi devam etme kararını aldılar. Zaman içinde Richey’yi canlı gördüğünü, hatta onunla ayaküstü sohbet ettiğini iddia eden bazı insanlar ortaya çıktı. Hatta bir kişi yıllar sonra Richey’yi turistik bir ada olan Goa’da gördüğünü söyledi. Ama bu iddiaların hiçbiri kanıtlanamadı ve 2008’de Richey James Edwards resmi olarak “ölü kabul edilmiş” oldu. 2009’da grup üyeleri onun arkasında bıraktığı şarkı sözlerini toplayıp Journal for Plague Lovers adlı albümde kullandılar.
Sonsöz olarak, Martin Hall’un şu söylediklerini alıntılamak kafi: “Bugün Richey’i düşündüğümde, kardeşim Philip’i de düşünüyorum, çünkü kardeşimin ölümü ve Richey’nin kaybolması birbiriyle art arda gerçekleşti sayılır. Yaşadığına dair iddialar doğru mu, şu an Goa’da bir sahilde oturmuş, akustik gitarını çalıyor olabilir mi, onu bilemiyorum. Bunu düşleyemiyorum. Gerçi zaman zaman Richey’nin düşlerime konuk olduğu doğru: Bu düşlerin çoğunda, Richey Manics’in bir konserinde ansızın sahneye çıkıveriyor ve ‘Selam millet, işte buradayım!’ diyor. Ondan beklediğiniz her şeyi karşılar bir biçimde… En iyi perfonmansında.”

(13 Ekim 2013 tarihli yazımdır. Yayınlamak bugüne kaldı.)

A'dan Z'ye, Oradan Buraya: Hızlandırılmış Gündem Turu

Arctic Monkeys aldı başını gidiyor dostlar.. Ama siz bunu zaten biliyordunuz değil mi? Tamam, devam edelim..

"David Bowie’nin yayınlanmamış işleri gerçekten muazzam ve gün yüzüne çıktıkları halde kimse hayalkırıklığına uğramaz," diyor, The Next Day'in prodüktörü ve ustanın sıkı dostu Tony Visconti.

Morrissey'in bu yaz çıkacak olan yeni stüdyo albümünde Istanbul adlı bir parça da var.

"Sahi bir Jack White vardı ne oldu ona?" Kendisi kimseye bunu dedirtmek için fırsat vermeyen bir üretken adam. Yeni albüm Lazaretto yolda.

Kurt Cobain ölmedi, kalbimizde yaşıyor. Bundan sonra heykel olarak da buralarda olacak. Keşke bir de söz konusu heykel Cobain'den çok Chad Kroeger'a benziyor olmasaydı..

Jack White demişken, bu yaz Küçükçiftlik'e uğrayacak Neil Young'ın yeni albümü A Letter Home, Jack White'ın plak şirketi tarafından basılacak. Dedik o kadar, adam boş durmuyor.

Radiohead bu yazı stüdyoda geçirecek. Önümüzdeki yıla yeni bir albüm duymak için hazırlanın.. Zamanı gelmişti.

21 yıllık bir ara sona eriyor. Roger Waters, yeni solo albümünün demo çalışmasının bittiğini duyurdu: “Demoyu Salı (12 Kasım) gecesi tamamladım. 55 dakikalık albümde şarkılar ve tiyatro var. Her şeyi anlatmak niyetinde değilim ama bir radyo tiyatrosu gibi düşünebilirsiniz. Birbirleriyle konuşan karakterler ve bu karakterlerin bir görevi var.”

U2 yeni albümlerinde Danger Mouse’la işbirliğine gidiyor. Basçı Adam Clayton, bu albümle eski U2 sound’unu geri döndürdüklerini ancak geçen 10 yılda olgunlaştıklarını ve bunun da albüme yansıyacağını belirtti.

The Black Keys ile Lana Del Rey'i buluşturan şey nedir? Del Rey'in yeni albümü Ultraviolence.. Keys'in solisti Dan Auberbach'in katkısı var bu işte. Kim bilir belki albümde back vokal'i falan vardır derseniz, aradığınız cevap bu değil. Auberbach albümün bizzat prodüktörlüğünü üstlenmiş.

2014'ün yaz konserleri programında kimler yok ki? Megadeth, Metallica Massive Attack, Soundgarden, Epica, Dream Theater, Neil Young & The Crazy Horse, dredg, Portishead, Tori Amos bu grupların bir kısmı. Bir de rivayet düzeyinde dolaşan isimler var. Hugh Laurie diyorlar mesela..

Bu başlık, halihazırda bulunan konular güncel kaldıkça güncellenebilir..

İnceleme: I'm Beside You

7.6/10
Gönül verdiğiniz bir grubun yenilenmesini kabulleniş kişiden kişiye farklı sürelerde gerçekleşir. Tabi bu değişimin başarıya ulaşması da önemli. Bazı gruplar bu değişimi eline yüzüne bulaştırır ve bu durum onların sonunu bile getirebilir. Sonuçta hiçbirimiz G'nR konserine gidecek olsak "Paradise City'i bırakın şimdi, Chinese Democracy istiyoruz biz" demeyiz. Ama Axl'ın kotardığı o rezil albümün bu yazıyla bir alakası yok. Neticede "In RHCP We Trust"... Zaten bu değişim onların yaşadığı ilk değişim falan da değil, ilk değişimleri sonrasında bakınız efsane albümleri Blood Sugar Sex Magik ile çıkagelmişlerdi. BSSM halen birçok hayran için grubun kilit albümüdür. Under the Bridge, I Could Have Lied gibi duygu yüklü parçalar grubun erken diskografisinde ön planda bulunmaz zira. O dönem, genç, enerjik, çılgın, çiçeği burnunda RHCP'nin eseridir.  Radikal bir adımla RHCP'nin altın çağı başlar, Stadium Arcadium'la kapanış gelir. Sırada olgunluk çağı bekler. O çağ henüz başladı ve daha neler neler bekliyor bizi..
Anthony Kiedis'in söylediğine göre I'm With You ikinci bir Stadium Arcadium olup iki diskle piyasaya sürülebilirdi. Ama bu defa bu seçeneğin yerine emeklerini ana albüm ve b-side'lar olmak üzere ikiye böldüler. O b-side'lar da ikinci bir vinil olarak değerlendirildi. Fena mı oldu, olmadı. Sadece zamanlama biraz hatalıydı. O kadarı da olur artık. Bu kaydın değeri eminim ki sonraki yıllarda daha iyi anlaşılacaktır. Bir defa albümün kapanış şarkısı Open/Close, bu albümün taşıdığı değeri az çok anlamanıza yeter şarkı sözlerine bakarsınız: Anthony gençlik anılarını, rahmetli Hillel Slovak'le olan muhabbetini o kadar büyük bir samimiyetle anlatıyor ki.. Böyle samimi ve açıksözlü bir şarkı grubun diskografisinde bir ilk. Adeta bir kamp ateşinin etrafında toplanmış onu dinliyorsunuz o ise hikayesini anlatıyor; eh sonuçta adam eski toprak, eğlenceli anıları var. O şarkının sözlerinin bir kısmını aşağı yukarı çevireyim, daha iyi anlaşılır:
Brezilya'daydık işte, orası da nasıl vahşidir ha. Rio de Janeiro'da korumamız diyebileceğim bir adam vardı ve, şey, ona sorduk: "Bizi gezdirir misin biraz? Sizin mekanlardaki fuhuşu, uyuşturucu ticaretini, gece kavgalarını falan gösterirsin ha?" "Olur" dedi. Yanaştık bir fahişeye, meğersem bir transseksüelmiş. Bizim adam onu yanına çağırdı (...) Hatırlıyorum da ilk kez ehliyet almıştık ve benim birader Hillel'in bir Dodson'ı vardı.. Hollywood kışın çıldırırdı, (...) Ot çeker, tepelere çıkar progressive rock müzik dinleyip kafayı bulurduk, hayattaki planlarımızı konuşurduk, Hillel bir rock yıldızı olmak istiyordu. Bense o kelimenin anlamını bile bilmiyordum, dedim ki "Sen ne dersen, kardeşim. Seninle geliyorum. Arkandayım, dostum!
İnsana yüzüne buruk bir tebessüm konduran bu şarkı hoş bir seçkiye hoş bir son sahiden ama diğer şarkıları da es geçmeyelim. Bundan önceki incelemelerde şarkı ismi verdim hep. Ama bu albümü kendiniz keşfedin istiyorum. Bu yüzden şarkıları tek tek incelemeyeceğim. Oluşturun bu seçkiden mürekkep bir playlist, bırakın çalsın. Değişimi göreceksiniz. Bayadır inceleme yazmadığım için bu kadar duygulu bir yazı hazırlamış olmam da albümün değerini düşürmüyor. Sıradaki RHCP albümünde buluşalım. Adamlar uğraşıyor. Uğraşsınlar seviyoruz.
In RHCP we trust..
(5 Nisan 2014 tarihli yazımdır.)

Bazen Bir Düzeni Yıkıp Baştan Yaratman Gerekir..


Site isminin uzun ve ingilizce olmasının yaratabileceği kafa karışıklığının endişesiyle, eski blogum The Daily Rock Music'i yeniden inşa etmeye karar verdim. Eski yazıları bu yeni adrese yavaş yavaş yerleştireceğim. Arada yeni yazılar da gelecek tabi. :)
Facebook'taki Gündem Rock adlı sayfayı da takip edebilirsiniz.
Bekleyin bekleyin, bundan önceki blogdan daha aktif olacak..